Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı, 23 Ağustos 1939’da Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan bir anlaşmaydı. Bu paktın sonuçları, dönemin uluslararası ilişkileri ve II. Dünya Savaşı’nın seyrini derinden etkilemiştir.
Bu anlaşma, Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği arasında bir saldırmazlık ve tarafsızlık anlaşmasıydı. İki devlet, savaş durumunda birbirlerine saldırmayacaklarını ve tarafsız kalacaklarını kabul etti. Pakt, her iki ülkenin kendi çıkarları doğrultusunda Avrupa’daki güç dengesini manipüle etmeye yönelik stratejik bir hamleydi.
Paktın imzalanmasının ardından, Nazi Almanyası, 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırdı ve bu, II. Dünya Savaşı’nın başlangıcı oldu. Bu saldırı, Sovyetler Birliği’nin Polonya’nın doğusundaki topraklara müdahale etmesine ve 17 Eylül’de Polonya’nın doğusunu işgal etmesine olanak tanıdı. İki devlet, Polonya’yı paylaşmak için gizli bir protokol de içeren Molotov-Ribbentrop Paktı’nı imzaladılar.
Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın imzalanması, Sovyet lider Stalin’in Nazi Almanyası ile Batılı güçler arasındaki gerilimi manipüle etme stratejisinin bir parçasıydı. Bu pakt, Sovyetler Birliği’nin zaman kazanmasına ve ordusunu güçlendirmesine imkan tanıdı. Sovyetler Birliği, Almanya’nın Batı Avrupa’ya saldırmasıyla beklenmedik bir durumla karşılaşmış olsa da, doğuda güçlenmiş bir konumdaydı.
Ancak, Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın sonucu olarak, 1941’de Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla bu anlaşma sona erdi. Bu saldırı, savaşın doğu cephesini açtı ve Barbarossa Harekatı olarak bilindi. Alman saldırısı, Sovyetler Birliği’ni derin bir savaşın içine çekti ve II. Dünya Savaşı’nın en kanlı ve yoğun mücadelelerinden birini doğurdu.
Sonuç olarak, Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın etkileri büyük ölçüde savaşın seyrini belirledi. Bu pakt, başlangıçta iki devlet arasında bir çıkar ilişkisi olarak ortaya çıktı ancak savaşın devamında Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanyası tarafından işgal edilmesine ve savaşın doğu cephesinin açılmasına yol açtı. Bu paktın sonuçları, savaşın tüm dünyayı etkileyen karmaşık dinamikleri içinde sadece bir parçayı oluştururken, II. Dünya Savaşı’nın seyrini belirlemede kritik bir rol oynadı.