1987 tarihli INF Anlaşması, Soğuk Savaş döneminin önemli bir kilometre taşıydı ve imzalandığı iki süper güç arasında, ABD ve SSCB (Sovyetler Birliği) arasında gerçekleşti. Bu anlaşma, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nın (INF) kısaltması olarak bilinir ve 1987 yılında Washington’da imzalanmıştır. Bu anlaşma, tarihsel bir dönüm noktası oluşturmuş ve dünya genelindeki nükleer silahların kontrolü ve azaltılması adına büyük bir adımı temsil etmiştir.
INF Anlaşması, belirli menzile sahip kıtalararası balistik füzeleri (500 ila 5500 kilometre arası menzile sahip füzeler), fırlatma rampalarını ve bu füzelerin üretimini yasaklamıştır. ABD ve SSCB arasında bu tür füzelerin imha edilmesini gerektiren önemli bir anlaşma olmuştur. Anlaşma, her iki ülkenin de bu tür füzeleri ortadan kaldırmak için kapsamlı bir program başlatmasını içeriyordu.
İki süper güç arasındaki rekabet ve silahlanma yarışı, Soğuk Savaş döneminin belirgin özelliklerindendi. Bu dönemde, nükleer silahlar ve stratejik füzeler, uluslararası ilişkilerde büyük bir güç dengesi unsuruydu. Ancak INF Anlaşması, bu duruma bir çözüm getirmeye çalıştı ve bu tür füzelerin kaldırılmasıyla birlikte taraflar arasındaki gerilimi azaltma hedefini taşıdı.
Bu anlaşmanın imzalanması, ABD ile SSCB arasında güven artırıcı önlemlerin alınmasına yol açtı. Karşılıklı olarak denetim, gözetim ve bilgi alışverişi gibi önemli mekanizmaları içeren anlaşma, her iki tarafın da askeri kapasitelerini kontrol etmelerine ve sınırlamalar getirmelerine olanak tanıdı. Bu da, stratejik istikrarın sağlanması açısından büyük bir adımdı.
Ancak, INF Anlaşması zaman içinde bazı tartışmalara ve sorunlara yol açtı. Özellikle, tarafların birbirlerini anlaşmayı ihlal etmekle suçlaması, anlaşmanın uygulanmasını zorlaştırdı. Her iki taraf da karşılıklı olarak anlaşmanın şartlarını yerine getirmeme suçlamalarında bulundu.
Sonuç olarak, 1987 tarihli INF Anlaşması, ABD ve SSCB arasındaki nükleer silahların kısıtlanması ve kontrolü için önemli bir adım olarak kabul edildi. Ancak zamanla anlaşmanın uygulanmasındaki sorunlar ve taraflar arasındaki karşılıklı suçlamalar, anlaşmanın etkinliğini azalttı ve sonunda 2019’da ABD’nin anlaşmadan çekilmesine yol açtı. Bu, uluslararası ilişkilerde nükleer silahların kontrolü ve azaltılması konusundaki zorlukları ve gerekliliği bir kez daha gündeme getirdi.