Kıtaların parçalanması ve bugünkü konfigürasyonlarına ulaşmaları oldukça karmaşık bir süreç. Bu süreç milyonlarca yıl içinde gerçekleşti ve jeolojik olarak “kıta sürüklenmesi” veya “kıtasal kayma” olarak adlandırılan bir dizi olaydan oluştu. Kıtasal kayma, Alfred Wegener tarafından ilk olarak ortaya atılan ve sonrasında plaka tektoniği teorisiyle desteklenen bir fikir.
Yaklaşık 300 milyon yıl önce, bugünkü kıtalar tek bir süper kıta olan Pangea’da bir araya gelmişti. Daha sonra, bu süper kıta kademeli olarak ayrılmaya başladı. Kıta sürüklenmesi, litosfer adı verilen kırılgan dış tabakanın altında yer alan ve daha akışkan bir yapıya sahip olan astenosferin etkisiyle gerçekleşti.
Plaka tektoniği teorisine göre, Dünya’nın dış kabuğu birkaç büyük ve birçok küçük tektonik tabakadan oluşur. Bunlar sürekli hareket halindedir ve zamanla birbirlerine göre konumlarını değiştirirler. Bunlar arasında okyanus tabakaları ve kıta parçaları da bulunmaktadır.
Kıta sürüklenmesi süreci, iki ana süreçten oluşur: deniz tabanı yayılması ve kıtasal çarpışma. Deniz tabanı yayılması, okyanus ortasında yeni kabuk oluşumunu içerir. Yerin altında, magma okyanus tabanının ortasından yükselir, soğur ve yeni kabuk oluşturur. Bu süreç, okyanus tabanındaki plakaların kenarlarının birbirinden uzaklaşmasına neden olur.
Kıtasal çarpışma ise farklı plakaların kenarlarının birbirine doğru hareket ettiği bir süreçtir. Eğer bu çarpışma bir okyanus kabuğu ile kıta kabuğu arasında gerçekleşirse, daha yoğun okyanus kabuğu altta kalır ve kıta kabuğu üzerine itilir. Bu çarpışma ve itilme süreci, dağ oluşumları ve kıtasal kıvrılmalar gibi jeolojik oluşumları da beraberinde getirebilir.
Bu süreçlerin sonucunda, bugünkü kıta konfigürasyonu oluştu. Örneğin, Pangea’nın parçalanması sonucu Avrasya, Amerika, Afrika, Antarktika ve Avustralya gibi kıtalar bugünkü konumlarına geldi. Bugün hala devam eden bu süreçler sayesinde kıtaların konumları zaman içinde değişmeye devam ediyor.
Kıtasal kayma sürecinin jeolojik zaman ölçeğindeki yavaşlığı, insan ömrü boyunca gözlemlenemeyecek kadar uzun bir sürece işaret ediyor. Fakat jeologlar ve bilim insanları, jeolojik kayıtlar, fosil bulguları, volkanik aktivite ve jeolojik yapıların incelenmesi gibi yöntemlerle bu süreçleri anlamak ve geçmişteki kıta hareketlerini takip etmek için çalışmalar yapmaktadır.