Helsinki Anlaşması, 1 Ağustos 1975 tarihinde imzalanmış ve Avrupa’da barış, işbirliği ve güvenliği teşvik etmek amacıyla önemli bir belge olarak kabul edilmiştir. Bu anlaşma, Avrupa’nın doğusundaki ve batısındaki ülkeler arasındaki ilişkilerde bir dizi prensibi içermektedir ve Soğuk Savaş dönemindeki gerilimi azaltmayı amaçlamaktadır. Helsinki Anlaşması’nın üç ana bölümü bulunur: Güvenlik ve İşbirliği için Temel İlkeler, Ekonomik, Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği ve İnsan Temelli Boyut.
Anlaşma, barışın korunması, sınırların dokunulmazlığı, egemen eşitlik, toprak bütünlüğünün saygı görmesi gibi temel ilkeleri içerir. Bu ilkeler, devletler arasında karşılıklı güven, işbirliği ve diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi yönünde temel bir zemin oluşturur. Ayrıca, savaşın tehdidi altında yaşayan halkların haklarına saygı duyulması ve bu hakların korunması da bu ilkeler arasında yer alır.
Helsinki Anlaşması, üye ülkeler arasında ekonomik, bilimsel ve teknolojik işbirliğini teşvik etmeyi amaçlar. Ortak ekonomik projelerin geliştirilmesi, ticaretin artırılması ve bilimsel keşiflerin paylaşılması gibi alanlarda işbirliği yapılmasını öngörür. Bu, ülkeler arasındaki ilişkilerin sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik ve bilimsel alanlarda da gelişmesini hedefler.
İnsan Temelli Boyut, Helsinki Anlaşması’nın en önemli ve etkileyici bölümlerinden biridir. Bu bölüm, insan haklarının evrensel olarak tanınmasını ve korunmasını vurgular. Anlaşma, ifade özgürlüğü, topluca toplanma özgürlüğü, din özgürlüğü gibi temel insan haklarının yanı sıra düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğünü de destekler. Aynı zamanda, hukukun üstünlüğü, adil yargılanma hakkı ve kişisel dokunulmazlık gibi konular da bu boyutun altında ele alınır.
Helsinki Anlaşması’nın insan temelli boyutu, Soğuk Savaş döneminin ardından Doğu Avrupa’daki demokratik değişimleri ve insan hakları hareketlerini destekleyerek önemli bir rol oynamıştır. Bu, o dönemde Sovyetler Birliği’nin hakim olduğu ülkelerde insan hakları savunucularının cesaretlenmesine ve bu hakların genişlemesine katkıda bulunmuştur.
Anlaşma, üye ülkeler arasında yapılan toplantılar, müzakereler ve işbirliği faaliyetleri yoluyla uygulanır. Bu süreç, ülkelerin birbirlerini düzenli olarak bilgilendirmelerini, sorunları açıkça tartışmalarını ve çözümler bulmalarını sağlar. Helsinki süreci, Doğu ve Batı arasındaki iletişimi ve anlayışı artırarak bir tür diplomatik köprü görevi görmüştür.
Sonuç olarak, Helsinki Anlaşması Avrupa’nın çeşitli bölgelerindeki ülkeler arasında güven, işbirliği ve insan haklarının korunması gibi önemli ilkeleri içeren bir belgedir. Soğuk Savaş döneminin gerilimini azaltmaya yardımcı olan bu anlaşma, uluslararası ilişkilerdeki temel normları belirleyerek bölgesel istikrarın ve barışın korunmasına katkı sağlamıştır.